Kitap Satışı

İslâm’da Çevrenin Temizliği ve Korunması

  • 03 Haziran 2021
    CEVAP:

    Soru

    Toplumların ilerlemesi, şehirlerin genişlemesi ve gelişmesini göz önünde bulundurduğumuzda, vatandaşların çevreyi temiz tutma ve koruma hususundaki görevleri nelerdir? Dinî kaynaklar, bu konularda ne gibi kanun ve öneriler sunmaktadır?

    Kısa Cevap

    Hayat kaynağı olan İslâm dini evrensel ve kâmil bir dindir. İslâm dini bu özelliğinden dolayı insan hayatının çeşitli alanlarındaki bütün ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuş, bireysel ve toplumsal hayatın ihtiyaçlarıyla ilgili bütün konular için hükümler belirlemiş ve kurallar koymuştur.

    İslâm dininin dikkate aldığı konulardan biri de toplumsal hayatın şekli ve yaşama ortamıdır. “Su” ve “hava” çok önemli ve hayatî bir faktör olduğu, temiz su ve temiz havadan yararlanmak insanın zorunlu ihtiyaçlarından biri sayıldığı için, İslâmî kurallara göre bunları kirletmek haram ve büyük günahlardandır. Buna ilâve olarak bu kirletme işi ilâhî nimetlere karşı bir nankörlük sayılmaktadır ve kolaylıkla bağışlanacak bir günah da değildir.

    Çevre temizliğini korumak, günümüz toplumlarının çok önemli ve temel konularından biridir. Sanayileşmiş ve medenî olan günümüz toplumlarının önemli olduğunun farkına vardıkları bu ve bunun gibi konuları, İslâm dini ve masum imamlar (a.s) 1400 yıl önce söylemişler ve takipçilerine bireysel ve toplumsal kanun ve kuralların uygulanmasına dikkat etmelerini emrederek onlara çevre sağlığını koruma hakkında yollar göstermişlerdir. Bu kural ve kanunların bazıları şöyledir:

    1. Yenmesi insan bedenine zararlı olan her şeyin yenmesi, zorunlu durumlar dışında haramdır.

    2. Geceleyin evlerinizde çöp bulundurmayın ve onları gündüz evlerinizden dışarı çıkartınız.

    3. Akarsu kenarlarını, meyve ağaçlarının dibini, kullanılan yolları vb. kirletmekten sakının.

    4. Kıyamet günü dahi olsa, eğer birinizin elinde bir fidan varsa onu imkân dâhilinde dikmeye çalışsın.

    Bunun gibi daha başka yüzlerce hüküm ve tavsiyeler, Müslüman bir vatandaşın çevresini ve çevre sağlığını korumayı temel görevleri arasında görmesini sağlamaktadır.

    Ayrıntılı Cevap

    Sorunun asıl cevabını vermeden önce, daha iyi anlaşılması için giriş nitelinde birkaç hususa değinelim:

    1: İslâm dinin, insan hayatının bütün yönleri hakkında kanun ve kuralları vardır. Devlet ve siyasetle ilgili karmaşık konulardan başlayarak, tuvalete gitme hükümleri gibi bireysel ve en alt konularda dahi kuralları vardır; yani biz İslâm’ı mükemmel ve her şeyi kapsayan bir din olarak bilmekteyiz. Bu yüzden sosyal çevre ve yaşama ortamının[1] da İslâm dininin üzerinde durduğu konular içerisinde olduğuna inanmaktayız.

    İslâm dininin her şeyi kuşatıcı olması, onda olan evrensel unsurları değerlendirerek, İslâmî felsefe, ekol ve sisteme ulaşılabilineceği ve toplum dinamiklerinin tasarlanabilineceği anlamına gelmektedir.[2]

    2: İslâm dinine göre insanın yaratılışı boş değildir[3] ve İslâm dininin toplumsal hükümleri de insanın bu yaratılış felsefesi ve hedefi üzerine kurulmuştur. Bu hükümler bazen sadece ahlâkî yönü olan teşvik, rağbet ettirme ve korkutma şeklinde gelmektedir ve bunlar hususunda sadece uhrevî cezalar vardır. Bazen de bunlara riayet edilmediği takdirde dünyevî cezalar konulmuştur.

    3: İslâm dininde, Müslüman bir vatandaşın görevlerini ortaya koyacak usul ve genel kaideler vardır; örneğin:

    a) İslâm dininde insan soyunun kalıcılığına zarar veren her şey haramdır; örneğin: insanlık türüne zulüm etmek veya nimetlere nankörlükte bulunmak[4] ve bunun gibi.

    b) İslâm dinine göre insanların huzuru ve sağlığı doğrultusunda olan işler, Allah’ın rızasını kazanma yolunda bir hizmet ve O’na kulluk sayılmaktadır ve insanın yaratılış hedefi ibadetten başka bir şey değildir.[5]

    Çevreyi ve çevre sağlığını koruma ve onun kirlenmesini engelleme, insanlığı yok olmaktan kurtarma veya huzura ulaştırma yolunda bir çabadır ve bu yüzden de (farz veya sünnet olarak) yapılması istenilmektedir.

    Ama İslâm dininde bu miktarla yetinilmemiştir. Bu genel ve külli açıklamalara ilâve olarak, bazı özel konulara ayrıca vurgu yapılmıştır ve burada bu konuların bazılarına kısaca değineceğiz:

    1) Hava Kirliliği: Eğer hava dünyanın etrafını tamamen kuşatmamış olsaydı ve güneş yeryüzünün bir kenarından batsaydı, anında sıcaklık aşağı düşerek eksi 160 derecenin altına iner ve bu dayanılmaz soğuk canlı varlıkları yok ederdi. Hava, yeryüzünün aldığı sıcaklığı hemen kaybetmesini engellemektedir.[6]

    Bununla beraber insan hayatını sürdürebilmesi için oksijene ihtiyacı vardır ve insan bu ihtiyacını temiz ve sağlıklı havayı teneffüs ederek karşılamaktadır. Buna göre temiz ve sağlıklı havadan istifade etmek insanın zorunlu ihtiyaçlarından birisidir.

    Diğer taraftan teknolojinin ilerlemesi ve insan hayatının makineleşmesinden ve her gün artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeni oluşturulan fabrikalardan dolayı, hava kirliği daha da artmakta, yeşil alanlar azalmakta ve çevre kirliliği fazlalaşmaktadır.

    İnsan nesli ve toplumların devamlılığı toplum sağlığına ve temizliğine bağlı olduğu için İslâm dini, bu hedef doğrultusunda kötülük ve pislikleri haram ve temizlik ve paklığı da helâl kılmıştır.[7]

    İmam Sadık’a (a.s) kirli havayı teneffüs etme ve böyle bir ortamda yaşama hakkında soru sorulmuştur. İmam Sadık (a.s) bu sorunun cevabında birçok sorunun çözülmesini sağlayacak genel bir hüküm söylemiştir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

    “Yenmesi insan bedenine zararlı olan her şeyin yenmesi, zorunlu durumlar dışında haramdır.”[8]

    2) Çöpleri Ortadan Kaldırmak: Çevre sağlığını korumanın gerekli olduğu, günümüz toplumlarının çok önemli ve temel konularından biridir. Eğer çevre koruma zorunluluğu yaygın olmazsa ve vatandaşlar tarafından da fazla önemsenmezse ve bu yüzden herkes istediği gibi çevreyi kirletir veya çöpler sağlıklı bir şekilde toplanmazsa, insan sağlığı büyük bir tehlikeye düşer.

    Çöpler çeşitli mikropların ve haşerelerin oluşma ortamı ve birçok hastalığın kaynağıdır. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

    “Geceleyin evlerinizde çöp bulundurmayın ve onları gündüz evlerinizden dışarı çıkartınız; çünkü çöp şeytanın yeridir.”[9]

    Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

    “Kapınızın önündeki toz ve toprakları (çöpleri) süpürün yoksa şeytanların yuvası olur.”[10]

    Burada zikredilen şeytandan maksadın, zararlı haşerelerin oluşma yeri ve kirlilik ve çeşitli hastalıkların yayılması ve bulaşması olduğu açıktır.

    Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s.) hayatlarında, onların paklığa ve temizliğe ne kadar da çok önem verdikleri ve takipçilerine de bu yönde tavsiyelerde bulundukları görülmektedir.

    Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

    “Allah-u Teâlâ paktır ve pak olan kimseyi de sevmektedir, temizdir ve temizliği de sevmektedir.”[11]

    İnsan dışkısından uzak durmak, ona necis denmesi ve onun bulaştığı şeyleri yıkama ve pak etmenin farz olması, İslâm dininin insanlığa ilmi bir hizmetidir ve bu sayede de çevrenin pisliklerden temiz olması sağlanmaktadır. Günümüzde dışkı, veba ve bağırsak hastalıkları gibi birçok mikrobik hastalıkların kaynağı olarak bilinmektedir.[12]

    Bu yüzden İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

    “Peygamber (s.a.a) temiz ve güzel akarsu kenarlarına ve meyve ağaçlarının altına dışkı ihtiyacını gidermeyi yasaklamıştır.”[13]

    Aynı şekilde bir başka rivayette de şöyle gelmiştir:

    “Peygamber (s.a.a), insanların meyve ağaçlarının altına, yol üstüne veya durgun olan suya idrar yapmasını yasaklamıştır.”[14]

    Günümüzde teknolojinin gelişmesi, şehirlerin büyümesi ve tüketici toplumların çoğalması binlerce ton çöpün oluşmasına neden olmaktadır ve bu çöplerin doğru ve sağlıklı bir şekilde toplanması, dikkat edilmesi gereken çok önemli konulardan biridir.

    İslâm dini ve diğer bütün ilâhî dinlere göre insan hayatının çok büyük önemi vardır ve onun korunması farzdır. Bu yüzden Kuran-ı Kerim insanlara kendi yaptıkları işlerle kendilerini yokluğa ve helâk olmaya sürüklememelerini tavsiye etmektedir:

    “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”[15]

    Değerli Kuran-ı Kerim tefsircisi olan Allâme Tabatabai şöyle söylemektedir: Bu ayet genel ve mutlaktır ve sonuç olarak bu ayette olan nehiy, bütün aşırı ve duyarsız davranışları kapsamaktadır.[16]

    Buna göre İslâm dininde, insanlar kendi tavır ve davranışlarıyla kendilerinin ve diğerlerinin yaşadıkları çevreyi kirletmeleri, en önemli sağlık konuları karşısında kayıtsız kalmaları ve ciddiyetsizlikleri yüzünden çevrelerini sağlıklı yaşamdan mahrum etmeleri caiz değildir.

    Buna ilâve olarak “İslâm’da zarar ve ziyan yoktur” kaide ve kuralına göre – Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu gibi “İslâm dininde insanın kendisine ve diğerlerine zarar ve ziyan ulaştırması yasaktır.”[17] – insanlar hatta kendi kişisel imkânlarını kullanırken dahi diğerlerine eziyet etmemeli ve zarar vermemelidirler.

    3) Yeşil Alan: Günümüzde şehirlerin havası, işlerin ve faaliyetlerin onda birikmesi ve odaklanmasından dolayı o kadar çok etkilenmiştir ki şehirlerde yapılan bölgesel araştırmalar, yeşil alanların azalması sebebiyle şehirlerdeki ekolojik dengenin, özellikle iklimlerde, toprakta, yeraltı sularında vb. bozulmalar olduğunu göstermektedir. Yeşil alanların etkisi o kadar çoktur ki şehir ortamını tamamen değiştirmektedir.

    İslâm dininin öncelik arz eden kaynaklarında, yeşil alan günümüz tabiriyle konu olmamış olsa da, İslâm dininin bu konuya verdiği önemi gösteren ağaçlandırma, ağaç dikilmesinin teşvik edilmesi ve ağaçların kesilmesinin yasaklanması gibi daha genel unvanlar içinde söylenmiştir.

    Peygamber (s.a.a) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

    “Kıyamet günü dahi olsa, eğer birinizin elinde bir fidan varsa onu imkân dâhilinde dikmeye çalışın.”[18]

    Peygamber (s.a.a) ağaç kesmeye ve doğal kaynakları ve çevreyi yok etmeye yönelik girişimlerde bulunanları bu işten sakındırma ve yerme hususunda şöyle buyurmaktadır:

    “Sidir ağacını kesen bir kimse direkt olarak cehenneme girecektir.”[19]

    Ülke doğal kaynaklarını ve ormanlarını koruma kanununa göre hiç kimsenin hatta resmi kurumların dahi milli kaynakları yok etmeye hakkı yoktur, tarım ve orman bakanlığı bu milli kaynakları korumakla görevlendirilmiştir.[20]

    İslâm fıkhında da insanların, devletin ve halkın malını kullanmalarını yasaklayan kanunlar vardır. Bu kanunlar ilâhî kanunlara ve Kuran-ı Kerim’e dayanmaktadır:

    “Sana ganimetlerin (enfal)[21] taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne ait, onun için siz gerçekten müminlerseniz Allah’tan korkun da birbirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne itaat edin.”[22]

    Buna göre, ülkenin milli kaynaklarından sayılan her şeyi yok etmenin meşru olmadığını söyleyebiliriz.

    Yaşadığımız dünyadaki binlerce faktör el ele vererek insanların hayatın güzelliklerinden faydalanmalarını sağlamaktadırlar. Bu faktörlerden birisinin yokluğu insanı birçok sorunla karşı karşıya bırakmaktadır. Allah-u Teâlâ, yiyecek, içecek ve insanın rahatını sağlayacak vesileler de dâhil olmak üzere her şeyi insanlar için yaratmıştır ve Kuran-ı Kerim’in öğretilerine göre insan, bu hayatın nimetlerini kullanmaktan sakındırılmamıştır. Ama bu nimetleri zayi etmek, onları yanlış kullanmak ve yok etmekten sakındırılmıştır:

    “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”[23]

    Sonuç

    Hava kirliliğinin arttığını ve bu kirlenmelerin insan bedeninde bıraktıkları etkileri göz önünde bulundurduğumuzda; toplumun ve çevrenin sağlığını ve sıhhatini korumak için, devlet kadrolarında yer alan yöneticiler ve görevliler de dâhil olmak üzere bütün vatandaşların bu konuyla ilgili konulmuş olan kanun ve kurallara uymaları gerekmektedir. Çünkü insan yaşadığı toplumdan ayrı değildir ve bu yüzden bir insanın sağlık kurallarına uyması veya uymaması diğerlerinin de sağlıklarını etkilemektedir. Toplum sağlığında, bütün insanların umumî kanun ve kurallara riayet etmeleri gerekmektedir. Bu kanun ve kuralların geneli, toplum sağlığını korumakta ve çevrenin bozulmasını önlemektedir.

    –—

     

    [1]     Yaşama ortamından maksat, bizlerin bulunduğu çevredir. Özellikle insanların yaşayışlarına etkili olan şartlar göz önünde bulundurulmaktadır.

     

    [2]     Daha fazla bilgi edinmek için şu kaynağa başvurabilirsiniz: İslam Dininin Iktisadi Sistem Ve Ekolü, Hadevi Tahrani, Mehdi, s: 19–51.

     

    [3]     “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn Sûresi, 115. ayet)

     

    [4]     Allah-u Teala’nın kulları için yarattığı ilahi nimetlerden faydalanmanın, insanın sağlığı, refahı ve huzurunun sağlanmasında özel bir yeri vardır. İnsanın rabbi karşısında onun verdiği nimetlere karşı en azından yapması gereken şey, bu nimetlerden kendisi ve diğerlerinin cismi ve manevi tekâmülü için faydalanmasıdır.

    Eğer insan temiz havayı kirletir veya gökyüzünden yağarak yeryüzünde akan hayat kaynağı olan temiz ve pak suyun “Gökten tertemiz bir su indiren O’dur.” (Furkân Sûresi, 48. ayet) insan eliyle oluşan kirlilikler sayesinde tehlikeli ve zarar verici bir sıvıya dönüşmesi, yanlış kullanma ve ilahi nimetlere karşı yapılan bir nankörlüktür.

     

    [5]     “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât Sûresi, 56. ayet)

     

    [6]     Niyazmend, Yedullah, Günümüz Bilimine Göre Kuran’ın Mucizeliği, s: 131.

     

    [7]     “Onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.” (A’raf Sûresi, 157. ayet)

     

    [8]     Tuhef-ul Ukul, 337.

     

    [9]     Muhammedi Rey Şehri, Muhammed, Mizan-ul Hikmet, c: 13, s: 6340.

     

    [10]    Aynı kaynak.

     

    [11]    Muhammedi Rey Şehri, Muhammed, Mizan-ul Hikmet, c: 13, s: 6340.

     

    [12]    Nilfuruşan, Muhammed Ali, Zarrabi, Celil, Mirfatihi, Muhammed Bakır, Sağlık, s: 20.

     

    [13]    Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 77, s: 170.

     

    [14]    Hurri Amuli, Vesail-uş Şia, c: 1, s: 228; Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 77, s: 169.

     

    [15]    Bakara Sûresi, 195. ayet

     

    [16]    Allame Tabatabai, Muhammed Hüseyin, El-Mizan, c: 2, s: 93 ve 180.

     

    [17]    Şeyh Saduk, Men La Yehzeruh-ul Fakih, c: 4, s: 334.

     

    [18]    Nehc-ul Fesahe, s: 113.

     

    [19]    Kenz-ul Ummal, c: 3, s: 894. Elbette bu rivayetin içeriği hakkında araştırmacılar, sidir ağacından maksat Kerbela’daki İmam Hüseyin (a.s)’in kabrinin belirlenmesi için dikilen sidir ağacıdır demektedirler. Her halükarda bu rivayetten genel olarak ağaçların kesilmesinin yasak olduğu anlaşılabilir.

     

    [20]    Mensur, Cihangir, Hukuki Kanun ve Kurallar, s: 921–924.

     

    [21]    Şia fıkhına göre şunlar enfalın kısımlarındandır:

    – Kâfirlerin savaşmadan müslümanlara verdikleri mal

    –Ölü araziler

    –Sahibi olmayan verimli topraklar

    –Dağların ve vadilerin yüksek ve orta yerleri

    –Kafir padişahların kendilerine özel ayırdıkları mallar

    –Müslümanların masum imam (a.s)’ın izni olmadan ele geçirdikleri mallar

    –Mirasçısı olmayanın bıraktığı miras

    –Madenler

    –Denizler ve kullanılmayan çöller

    –Humus masum imam (a.s)’a ait olan ve enfal sayılan mülktür.

    [22]    Enfâl Sûresi, 1. ayet.

     

    [23]    A’raf Sûresi, 31. ayet.

     




Tüm Hakları Saklıdır © 2019    Web Tasarım   Acarnet