Kitap Satışı

Şia Fıkhının Kaynakları Nelerdir?

  • 18 Kasım 2020
    CEVAP:

    Şia Fıkhının Kaynakları Nelerdir?

    Cevap: Şia, Allah'ın Kitabı'na ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetine uyarak şer'î hükümleri çıkarmak, ortaya koymak için aşağıdaki şu dört temel kaynaktan istifade etmektedir:

    1- Allah'ın Kitabı

    2- Sünnet

    3- İcma

    4- Akıl

    Bu adı geçen kaynaklar arasında Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünneti, Şia fıkhının en temel kaynağı konumundadır ve bu ikisi hakkında kısaca birkaç söz etmek istiyoruz:

    Allah'ın Kitabı Kuran

    Şia mektebinin takipçileri, Kur'ân'ı, fıkıhlarının en temel ve sağlam kaynağı ve ilâhî hükümleri tanıma ölçüsü olarak kabul etmektedirler. Zira Şia imamları, İslâm'ın semavî kitabı olan Kur'ân'ı, fıkhî hükümleri elde etmek için en yüce kaynak olarak tanıtmışlardır. Şöyle ki her görüş, Kur'ân'a göre değerlendirilmeli ve Kur'ân ile örtüştüğü ve uyuştuğu takdirde kabul edilmelidir. Aksi takdirde ondan yüz çevrilmelidir.

    Şia'nın altıncı önderi İmam Cafer Sadık (a.s), bu konuda şöyle buyurmuştur:

    "Kur'ân ile uyumlu olmayan her söz, temelsiz bir sözdür."[1]

    Yine İmam Cafer Sadık (a.s), Hz. Peygamber'den şöyle nakletmektedir:

    "Ey insanlar! Benden size gelen her söz, eğer Allah'ın Kitabı'yla uyum içindeyse, onu ben söylemişimdir; eğer onunla uyum içinde değilse, onu ben söylememişimdir."[2]

    Bu iki hadis, çok net bir şekilde Şia önderlerinin nezdinde şer'î hükümleri elde etmenin en sağlam kaynağının Müslümanların semavî kitabı olduğunu ortaya koy-maktadır.

    Sünnet

    Allah Resulü'nün (s.a.a) sözleri, davranışları ve onayları anlamında sünnet, Şia fıkhının ikinci kaynağıdır ve Peygamber'in Ehlibeyti'nden olan imamlar, müstakil olarak Hz. Peygamber'in sünnetinin ve ilimlerinin aktarıcıları olarak kabul edilirler. Elbette Hz. Peygamber'in sözleri, diğer sağlam yollardan elde edildiği takdirde de yine Şia tarafından kabul görmektedir.

    Burada iki noktayı tartışmak ve incelemek gerekir:

    Hz. Peygamber'in (s.a.a) Sünnetine Sarılmanın Delilleri

    Şia İmamları, takipçilerine Kur'ân'ı tavsiye etmenin yanı sıra, onlara Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetini de tavsiye etmişlerdir. Kitap ve sünneti birlikte övmüşlerdir. Nitekim İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

    "Size bir söz ulaştığında, eğer Allah'ın Kitabı'nda veya Peygamber'in sözlerinde onun bir kanıtını bulursanız, kabul edin. Aksi takdirde o söz, onu getiren kimseye daha lâyıktır."[3]

    Keza İmam Muhammed Bâkır (a.s), Hz. Peygamber'in sünnetine sarılmayı, tüm şartları haiz bir fakihin temel şartı saymış ve şöyle buyurmuştur:

    "Gerçek fakih, dünyadan yüz çeviren, ahirete rağbet eden ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetine sarılan kimsedir."[4]

    Şia'nın büyük önderleri, Hz. Peygamber'in sünneti hakkında işi o dereceye vardırmışlardır ki, Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamber'in sünnetine muhalefeti, küfür sebebi olarak kabul etmişlerdir. İmam Cafer Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur:

    "Her kim, Allah'ın Kitabı'na ve Muhammed'in (s.a.a) sünnetine muhalefet ederse, şüphesiz kâfir olur."[5]

    Böylece anlaşılıyor ki Şia, diğer İslâm fırkalarından daha çok Hz. Peygamber'in sünnetine değer vermekte ve Şia'yı, Hz. Peygamber'in sünnetine itina göstermemekle itham eden kimselerin sözleri temelsiz ve mesnetsizdir.

    Ehlibeyt'in (a.s) Hadislerine Sarılmanın Delilleri

    Şia'nın, Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'nin (a.s) hadisleri hakkındaki görüşünün açıklığa kavuşması için şu iki konuyu incelememiz gerekir:

    a) Masum İmamlar'ın hadislerinin mahiyeti

    b) Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'ne sarılmanın lüzumu ve itibarının delilleri

    Şimdi apaçık deliller ışığında sözü fazla uzatmadan her iki konuyu incelemeye geçelim:

    Allah Resulü'nün (s.a.a) Hadislerinin Mahiyeti

    Şia açısından sadece âlemlerin Rabbi olan Allah, insanlık toplumu için kanun koyma ve yasama hakkına sahiptir. Allah, mukaddes şeriatın hüküm ve kanunlarını Hz. Peygamber'i vasıtasıyla tüm insanlara ulaştırmış ve Allah Resulü insanlar ile Allah arasında yegane vahiy ve yasama aracıdır. Buna göre, eğer Şia, Ehlibeyt'in hadislerini de kendi fıkhının kaynaklarından biri kabul ediyorsa, bu, Hz. Peygamber'in sünneti karşısında onlara bir asalet ve bağımsız bir değer atfettiği anlamında değildir. Bilâkis Ehlibeyt'in hadislerinin itibarı, Allah Resulü'nün (s.a.a) sünnetini beyan ettiği sebebiyledir.

    Buna göre, Şia'nın Masum İmamları, kendilerinden bir söz söylemezler. Onların söyledikleri, Hz. Peygamber'in sünnetinden başka bir şey değildir.

    Burada bu sözü ispat etmek için Ehlibeyt'in bazı hadislerini aktarmayı uygun görüyoruz:

    1- İmam Cafer Sadık (a.s), kendisine soru soran birine şöyle buyurmuştur:

    "Sana verdiğim her cevap, Hz. Peygamber'den-dir ve biz kendimizden bir şey söylemeyiz."[6]

    Yine şöyle buyurmuştur:

    "Benim sözüm, babamın (İmam Bâkır'ın), babamın sözü ise dedemin (İmam Ali b. Hüseyin'in) sözüdür. Dedemin sözü de Hüseyin b. Ali'nin, Hü-seyin'in sözü de Hasan b. Ali'nin, Hasan'ın sözü de Müminlerin Emiri Ali'nin, onun sözü de Allah Resulü'nün ve Allah Resulünün sözü de Aziz ve Celil olan Allah'ın sözüdür."[7]

    İmam Muhammed Bâkır (a.s), Cabir'e şöyle buyurmuştur:

    "Babam, dedemden; o da Allah Resulü'nden (s.a.a), o da Cebrail'den (a.s), o da Aziz ve Celil olan Allah'tan bana bildirmiştir. Benim sana söylediğim her söz bu senet iledir."[8]

    Bu hadisler ışığında Hz. Peygamber'in sünnetinden ibaret olan Şia İmamları'nın hadislerinin mahiyeti açıklığa kavuşmuş oldu.

    Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'ne Sarılmanın Lüzumu ve İtibarının Delilleri

    Şiî ve Sünnî muhaddislerin naklettikleri çok sayıdaki hadislere göre, Hz. Peygamber (s.a.a.), kendinden sonra iki değerli miras bırakmış, bütün Müslümanları bu iki mirasına uymaya davet etmiş, insanların hidayet ve saadetinin bu ikisine sarılmanın tekelinde bulunduğunu ve sözü edilen bu iki değerli mirasın Allah'ın Kitabı Kur'ân ile Peygamber'in Ehlibeyti ve İtreti olduğunu bildirmiştir.

    Burada örnek olarak bu hadislerden bazılarını naklediyoruz.

    1- Tirmizî, kendi Sahih'inde Cabir b. Abdullah Ensa-rî'den Allah Resulü'nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Ey insanlar, ben sizin aranızda, kendisine sarıldığınız müddetçe asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah'ın Kitabı'nı ve itretim olan Ehlibeyt'imi."[9]

    2- Yine Tirmizî, adı geçen kitabında şöyle yazmaktadır: Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

    "Ben sizin aranızda, kendisine sarıldığınız müd-detçe bundan sonra asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum ki, biri diğerinden daha büyüktür: Gökte yere doğru sarkıtılmış bir ip olan Allah'ın Kitabı ile itretim olan Ehlibeyt'imi. Bu ikisi, havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Benden sonra bu ikisine nasıl davrandığınıza iyi bakın."[10]

    3- Müslim b. Haccac, Sahih'inde Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

    "Ey insanlar! Ben de bir beşerim. Yakında Allah'ın elçisi (Azrail) bana da gelecek ve ben ona icabet edeceğim. Ben, sizlere iki değerli şey bırakıyorum. Onların birincisi, Allah'ın Kitabı'dır. Onda hidayet ve nur vardır. O hâlde Allah'ın Kitabı'na sarılın."

    Peygamber, daha sonra insanları Kur'ân'a teş-vik etti ve şöyle buyurdu: "İkincisi ise Ehlibeytimdir. Ehlibeytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatıyorum. Ehlibeytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatıyorum. Ehlibeytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatıyorum."[11]

    4- Bir grup muhaddis, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

    "Şüphesiz ben sizlere iki değerli emanet bırakıyorum. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Ehlibeyt'imdir. Şüphesiz onlar, havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar."[12]

    Hatırlatmak gerekir ki, bu konudaki hadisler burada zikredilemeyecek kadar çoktur. Büyük araştırmacı Sey-yid Mir Hamid Hüseyin, bu hadisin senetlerini Abeka-t'ul-Envar adlı altı ciltlik kitabında bir araya toplamıştır.

    Mezkur hadislerden açıkça anlaşıldığı üzere, Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamber'in sünnetinin yanında, Peygamber'in Ehlibeyti'ne sarılmak ve onlara uymak, İslâm'ın zarurî hükümlerinden biridir. Onların sözlerini terk etmek ise, insanın sapmasına ve dalâlete düşmesine sebep olur.

    Burada ortaya çıkan soru şudur: İtaatleri Allah Resulü'nün emriyle bizlere farz olan Peygamber'in Ehlibeyti kimlerdir? Bu konunun anlaşılması için rivayetlere dayanarak Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyti'nin anlamını incelemeye çalışalım:

    Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyti Kimlerdir?

    Yukarıdaki hadislerden açıkça anlaşıldığı üzere, Hz. Peygamber, bütün Müslümanları Ehlibeyti'ne uymaya davet etmiş, onları Allah'ın Kitabı'nın yanında, kendisin-den sonra insanların başvuracağı kaynak olarak göstermiş ve büyük bir açıklıkla şöyle buyurmuştur:

    "Kur'ân ve İtret, asla birbirinden ayrılmazlar."

    Buna göre, Hz. Peygamber'in Ehlibeyti, Allah Resulü'nün (s.a.a) kendilerini Kur'ân'ın dengi olarak tanıtması hasebiyle ismet makamına sahip olan ve İslâm öğretilerinin berrak kaynağından faydalanan kimselerdir. Zira aksi takdirde onlar da Allah'ın Kitabı'ndan ayrılmış olurlardı. Oysa Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

    "Kur'ân ve Ehlibeyt, havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaktır."

    Böylece Ehlibeyt'i (a.s) dakik olarak tanımanın za-rureti ve onların -sadece tümü Hz. Peygamber'in (s.a.a) itretinden olan Şia İmamları'na uyarlanabilecek- belirgin sıfatlarını tanımanın gerekliliği ispat edilmiş olmaktadır.

    Şimdi büyük İslâm muhaddislerinin rivayetleri ışığında bu konudaki delillerimizi beyan edelim:

    1- Müslim b. Haccac, Sekaleyn hadisini beyan ettikten sonra şöyle demiştir:

    Yezid b. Hayyan, Zeyd b. Erkam'a şöyle sordu: "Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyti kimlerdir? Onlar, Peygamber'in eşleri midir?" Zeyd b. Erkam cevap olarak şöyle dedi: "Hayır (öyle değildir)! Allah'a yemin olsun ki, kadın belli bir zaman erkek ile birlikte olur, daha sonra adam karısını boşar, kadın babasının evine, kavminin arasına geri dö-ner. Peygamber'in Ehlibeyti'nden maksat, Peygamber'in aslı ve bağlısı olduğu kimselerdir ki, Peygamber'den sonra onlara sadaka haramdır."[13]

    Bu rivayet, açık bir şekilde kendilerine sarılmanın tıpkı Allah'ın Kitabı'na sarılmak gibi farz olan, Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'nden maksadın, Hz. Peygamber'in eşleri olmadığına tanıklık etmektedir. Aksine Hz. Peygamber'in Ehlibeyti, cismanî intisabın yanı sıra, Hz. Peygamber'e manevî bağlılık hususunda da özel bir liyakate sahip olan kimseler olmalıdırlar ki, böylece onları Allah'ın Kitabı'nın yanında dünya Müslümanları için bir kaynak olarak göstermek mümkün olsun.

    2- Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Ehlibeyt'in sadece sıfatlarını beyan etmekle kalmamış, onların sayısını da açıklayarak on iki kişi olduklarını bildirmiştir.

    Nitekim Müslim, Cabir b. Semure'den şöyle rivayet etmektedir:

    Hz. Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: "İslâm, on iki halifeyle aziz kalacaktır." Daha sonra bir şey söyledi ki ben anlamadım. Babama, Peygamber'in ne buyurduğunu sordum. Bana Peygamber'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Onların tümü Kureyş'tendir."[14]

    Yine Müslim b. Haccac, Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

    "İnsanların işleri, kendilerine on iki imam hâkim olduğu müddetçe bir düzen içinde olacaktır."

    Bu iki hadis, Şia'nın, "Şia'nın On İki İmamı, Hz. Peygamber'den sonra insanların gerçek önderleridir." sözü-nün apaçık bir kanıtıdır. Zira İslâm'da, Peygamber'in Ehlibeyti'nden olan On İki İmam dışında Allah Resulü'nden hemen sonra kesintisiz olarak Müslümanların işlerinin mercii ve İslâm'ın izzet ve şevketinin sebebi olan başka on iki halife bulmak mümkün değildir.

    Çünkü Müslümanların literatüründe "raşit halifeler" diye bilinen "dört halife"den geçecek olursak, Ümeyye-oğulları ve Abbasoğulları'ndan olan diğer yöneticiler, tarihin de tanıklık ettiği kötü davranışlarıyla İslâm ve Müslümanlar için bir utanç sebebi olmuşlardır.

    Buna göre, Hz. Peygamber'in Kur'ân'ın dengi ve dünya Müslümanlarının merci makamı olarak tanıttığı Ehlibeyt'ten maksat, Hz. Peygamber'in itretinden olan on iki imamlardır ve bu imamlar, Allah Resulü'nün sünnetinin koruyucuları ve ilminin taşıyıcılarıdırlar.

    3- Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Talib (a.s) de, Müslümanların önderlerinin Haşimoğulları'ndan olduğunu söylemiştir.

    Bu da, Şia'nın Ehlibeyt'in kimler olduğu hususundaki sözünün doğruluğunun apaçık bir kanıtıdır.

    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

    "İmamlar, Kureyş'ten ve Kureyş'in Haşimî boyun­dandır. Onlardan başkasına rehberlik yakış-maz, velâyete onlardan başkası lâyık değildir."[15]

    Sonuç

    Zikredilen rivayetlerin bütününden şu iki hakikat ortaya çıkmaktadır:

    1- Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'ne sarılmak ve onlara tâbi olmak, Allah'ın Kitabı'na itaat gibi farzdır.

    2- Kur'ân-ı Kerim'in dengi ve dünya Müslümanlarının merci makamı olarak tanıtılan Allah Resulü'nün Ehlibeyti aşağıdaki özelliklere sahiptir:

    a) Onların hepsi Kureyş'ten ve Haşimoğulları boyundandır.

    b) Onların hepsi, Allah Resulü ile öyle bir yakınlığa sahiptir ki onlara sadaka haramdır.

    c) Onların hepsi, ismet makamına sahiptir. Aksi takdirde pratik olarak Kur'ân-ı Kerim'den ayrı olmaları gerekirdi. Oysa Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

    "Bu Kur'ân ve itretim, Kevser Havuzu'nun başında yanıma gelinceye kadar birbirinden asla ay-rılmazlar."

    d) Onlar, on iki kişidir ve Allah Resulü'nden sonra birbiri ardınca Müslümanların önderleri ve velileridirler.

    e) Hz. Peygamber'in (s.a.a) bu on iki halifesi, İslâm'ın gittikçe artan izzet ve şevketinin sebebidir.

    Hadislerden elde edilen bu sıfatlar göz önünde bulundurulduğu takdirde, Hz. Peygamber'in Müslümanlara uymayı tavsiye ettiği Ehlibeyt'ten maksadının, Şia'nın fıkhî hükümlerini tanımada kendilerine uymak ve tâbi olmakla övündüğü, Hz. Peygamber'in itretinden olan On İki İmam olduğu gerçeği gün gibi ortaya çıkmaktadır.

     

     

    [1]- Usul'ül-Kafi, c.1, Kitab-u Füzl'il-İlm, Bab'ul-Ehzi Bi's-Sünneti ve Şevahid'il-Kitab, hadis: 3.

    [2]- age. hadis: 5.

    [3]- Usul'ül-Kafi, c.1, Kitab-u Fazl'il-İlm, Bab'ul-Ehzi Bi's-Sünneti ve Şevahid'il-Kitab, hadis: 2.

    [4]- age. hadis: 8.

    [5]- age. hadis: 6.

    [6]- Cami-u Ehadis'iş-Şia, c.1, s.129

    [7]- age. s.127

    [8]- age. s.128

    [9]- Sahih-i Tirmizî, Kitab'ul-Menakıb, Bab-u Menakıb-ı Ehl-i Bey-t'in-Nebî, c.5, s.662, hadis: 3786, Beyrut basımı.

    [10]- age. s.663, hadis: 3788.

    [11]- Sahih-i Müslim, c.7, Bab-u Fezail-i Ali b. Ebî Talib, s.122 - 123, Mısır basımı.

    [12]- Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.148; es-Savaik'ul-Muhrika, 11. bab, 1. fasıl, s.149. Aşağıda zikredilen kitaplarda da buna yakın sözler yer almıştır: Müsned-i Ahmed, c.5, s.182 ve 189; Kenz'ül-Ummal, c.1, Bab'ul-İ'tisam Bi'l-Kitabi ve's-Sünne, s.44

    1- Sahih-i Müslim, c.7, s.123, Bab-u Fezail-i Ali b. Ebî Talib, Mısır basımı.

    [14]- Sahih-i Müslim, c.6, s.3, Mısır basımı.

    [15]- Nehc'ül-Belâğa, 144. hutbe




Tüm Hakları Saklıdır © 2019    Web Tasarım   Acarnet